Sıradan Bir Gün

Misafir

Spoiler:

RPG'nin Baş Karakterleri : William Jack Marjanovic & Marie Isabella Miller
RPG'nin Geçtiği Zaman ve Saat : Gece saat 12.00
RPG'nin Geçtiği Yer : New York Central Park

William Jack, susuzluğunu dindirmek için kendine çekici, daha kanı yeni yeni tatlaşan bir kız bulmuştu kendine. Dişlerini, onun açık renk tenine geçirdiğinde aldığı zevki sanki hiçbir yerde alamayacak gibiydi. William, onun boynunu öyle bir kavramıştı ve öyle iştahla içiyordu ki artık kızın öldüğünü fark etti. William çok zorda olsa kendini geri çekti. Çünkü bir insanın son damlası bir vampirin sonu olabilirdi. William, yerde duran kızın yüzüne bakarak, diğer yandan cebinden çıkarttığı siyah ile kahverengi karışımı bezle ağzını siliyordu. Yanında duran banka oturarak, o şahvetli sokaktan geçen türlü insanları, arabaları izliyordu. Zifiri karanlığın içinde oturan başka bir gizemli adam rolünü oynamak William için güzel bir şeydi.

" Fazla oyalanmadan ve birileri görmeden bu cesedi kaldırmalıyım. "

Ayağa kalktı, cesedi aldı ve arkasında ki derin, türlü balıkların olduğu göle doğru fırlattı. Cesedin yüzüne bakmamak için kendini zor tutuyordu. Sırtını göle çevirdi ve ellerini iki yana açtı.

" Bu lanetten kurtulmanın bir yolu olmalı. "

Fakat ardından gözlerini bir kin bürümüştü. Bu yapacağının büyük bir ahlaksızlık ve yüz karalığı olucağını düşünerek yüz yıllar önce ölen ailesine ihanet olabileceğini düşündü.

" Hayır! Çıkar bu düşünceyi aklından! "

Aslında insan kanını sapıkça içmek William'a göre değildi ve William içinde hala bir insaniyetin yattığını düşünüyordu. Parmağında ki yeşil yılanlı olan yüzüğünü takıp çıkartarak hayatını şöyle bir gözden geçirmişti. William, içten içe ağlarken, olduğu yaratıktan yüzüne vurabilecek kadar nefret ediyordu.

" İnsan kanı içmek, onları öldürmek bir cinayet! Ben bir canavarım! "

Aklından durmadan böyle düşünceler geçerken, bir yandan da ailesinin adi insanların katlettiğini düşünerek bu iki düşünce aklını karıştırıyordu. Fakat ne kadar bu tür düşünceler olsada bir canavar olduğu düşüncesi, aklında daha büyük bir yere sahipti. William içinden ağladığını, kalbine attıklarını bir an olsun dışarı vurabileceğini düşündü ve gözünden bir damla yaş geldi. Bembeyaz, soğuk yanağından geçerken o düşen bir damlanın sıcaklığı sanki tüm bedenine yayılmıştı. Başını, iki ellerinin arasına alarak hüngür hüngür ağlamak için kendini hazırlamışken birinin gelebileceği düşüncesi ile elinin tersiyle gözünden süzülen o minik damlayıda silmişti. Kendini toparlayarak tekrar yaşantısını düşünürken, gördüğü o manzarayı her gece ki gibi tekrar tekrar izlerken birinin gelmesini umut ediyordu.

Spoiler:

Konu: Geri: Sıradan Bir Gün Salı Ekim 06, 2009 8:06 pm

Ayın bembeyaz ışığı soluk beyaz tenine vuruyordu Bella'nın. Kahverengi, lüle lüle saçlarını beyaz hırkasının arkasına bırakmıştı. Gökyüzündeki yıldızlara bakarak yürüyor arada bir onları sayıyordu. Bir on dakika kadar yürüdükten sonra bir banka gelip oturdu. Yatar biçimde başını yasladı ve gözlerini kapadı. Uykuya daldığını fark etmemişti Bella. Yine diğer günlerde olduğu gibi o korkunç, dehşet dolu aynı rüyayı görüyordu. Neredeyse çıldırmak üzereydi. Tipik bir hareketle uyandı Bella. Etrafına baktığında rüyasındaki kan dolu oda yerine yemyeşil ağaçlar ve banklar görüyordu. Biraz doğruldu ve arkasına yaslandı. Gözlerini ovuşturdu ve uykusunun geldiğini anlayıp oturduğu yerden kalkarak eve doğru yürümeye başladı. Yürüdü, yürüdü, yürüdü...
Sol çalılıktaki sesi duyduğu anda irkildi ve başını o yöne çevirdi. Sesleri dinledikten sonra birisinin ağladığı izlenimine kapıldı ve o tarafa doğru yürümeye başladı. Çeşitli çalılıklar arasından geçti ve orada birisinin oturup ağladığını gördü. Yanına biraz yaklaştı ama diyecek söz bulamamıştı. İlk defa zorlanıyordu konuşmaktan. Yanına biraz daha giderek konuşmaya karar verdi. "Yardımcı olabilir miyim?"

Misafir

Edward doğrularak gözünün önünde duran o saf güzelliğe baktı. Yüzüne uzunca bir süre baktıktan sonra onun kendisine bir soru sorduğunu hatırladı. Fakat aklı karışmıştı, çünkü sanki o diğerlerinden farklı gibiydi. Ayağa kalkmak ve onun o sıcak teninin altında yatan asil kanı içmek istiyordu fakat bir güç, bir güç onu alıkoyuyordu bu istekten. Karşısında duran o güzelliğe cevap verdi:

Ben iyiyim. Teşekkür ederim. Ben Edward, Edward Cullen. Peki ya siz?

Gözlerini kısarak onu dikkatlice süzdü. Altın rengi gözlerine tepesinde duran o parlak ışık vurarken gözü inanılmaz derecede parlıyordu. Yerine oturdu ve eliyle karşısında ki bayana eliyle yanına oturabileceğini belli etti.

Konu: Geri: Sıradan Bir Gün Salı Ekim 06, 2009 8:44 pm

Ben iyiyim. Teşekkür ederim. Ben Edward, Edward Cullen. Peki ya siz?"

"Bende iyiyim. Tanıştığıma memnun oldum, bende Isabella Swan. Genelde Bella'yı kullanırım." Cümlesini bitirdikten sonra gülümsedi Edward'a. Mükemmel bir yüzü vardı. Yanına geçip oturdu. "Peki sizi ağlamanıza sebep olan şey nedir?" Gözlerini alamıyordu ondan. Çekip sökmek istiyordu ama içindeki birşey engelliyordu sanki onu. Kalbinin düzensiz ritimleri beyninde yankı yapıyordu sanki. Elini ceketinin cebine attı ve bir mendil çıkartarak Edward'a uzattı.

Misafir

Uzattığı bezi alırken eli, ellerine temas etmişti. Onun elinin sıcaklığı bütün vücuduna yayılmıştı sanki. Fakat elinin soğukluğunu fark etmemesi için mendili alıp elini bütün bir serilikle geri çekti. Fazla dikkat çekmemek için mendili eline aldı ve gözünü silmeden elinde tuttu. Mendili kokladı ve yere kadar uzanan siyah, deri ceketinin iç cebine koydu. Fazla dikkat çektiğini düşünerek daha bir saniye önce iç cebine koyduğu mendili çıkartarak, gömleğinden çıkarttığı kalem ile mendile birşeyler yazdı. Mendile numaralar yazıp Bella'ya uzattı ve söze bitirdi:

Şimdilik gitmem lazım. Yapmam gereken önemli işler. Mendili alınız.

Eliyle mendili Bella'ya doğru uzattı ve gözleriyle Bella'ya sert bakışlar attı. İçinden onu öpmek geçerken öpmüyordu. Bütün varlığıyla onun olmak isterken kendini bu özellikten mahrum bırakıyordu. Mendili aldı ve gelecek cevabı büyük bir sabırsızlıkla beklerken gayet sakin tavırlarla sadece Bella'nın gözlerine baktı.

Konu: Geri: Sıradan Bir Gün Salı Ekim 06, 2009 9:17 pm

Bella'nın uzattığı mendili alırken elleri birbirine temas etmişti. Bella'nın içine bir titreme geldi. Havanın soğukluğundandır diyerek aldırmadı bile. Edward'ın hareketlerini izlemeye başlamıştı. İlk önce verdiği mendili cebine koydu. Tekrar çıkardıktan sonra kalemiyle birşeyler yazmaya başladı. Eli o kadar hızlıydı ki yetişemiyordu. Yazmayı bitirdikten sonra mendilini geri Bella'ya uzattı ve ardından da ekledi:
"Şimdilik gitmem lazım. Yapmam gereken önemli işler. Mendili alınız."
Mendili Bella'ya uzattı. Bella mendili alarak hırkasının cebine koydu hızlıca. Elini Edward'ın koluna koyarak sanki yalvarırmış gibi konuştu. "Lütfen gitme, biraz daha kalamaz mısın?" Kalması için üzgün bakışlarla bakıyordu ona.

Misafir

Kolunda Bella'nın o sıcak ve şefkatli ellerini gördüğü an elleriyle Bella'nın elini tuttu ve diğer eliyle belinden kavradı. Yere hızlıca yatırdı ve onu ateşli bir şekilde öpmeye başladı. Onun o soğuk dudakları Bella'nın dudaklarına deydiğinde içinde kötü bir his vardı. İçinde anlamayacağı ve anlatamayacağı şekilde Bella'nın kanını emme hissi vardı. Dudakları yavaşça boynuna doğru ilerlerken Bella'nın ritimsiz kalp atışlarını hissedebiliyordu. Ağzını iyice açtı ve tam boynunu ısıracakken birden kendini geri itti. Geri ittikten sonra tekrar elleriyle Bella'nın başını sıkıca kavradı ve dudağına masum ve ateşli bir öpücük daha kondurdu. Ardından bu sefer kendinden emin bir tavırla sözleri tekrar söyledi :

Gitmeliyim...

Dedi ve Bella'nın gözlerine " Tekrar Görüşeceğiz " bakışı kondurdu. Ardından hızlı adımlarla arkasına bile bakmadan parkın o zifiri karanlığında kayboldu.